Koku ile Pazarlama
Pazarlamada 2 Boyuttan 5 Boyutlu Döneme Geçiş
İş dünyasında pazarlama, üretim kadar karmaşık ve önemli bir süreçtir. Ürettiğiniz ürün kadar, bu ürünü nasıl ve ne kadar sattığınız da başarıyı belirler. Bilim insanları, hedef kitlelerin davranışlarını analiz ederek yeni pazar ve pazarlama stratejileri geliştirmeye çalışıyor. Bu süreçte, markalaşma en etkili yöntemlerden biri olarak öne çıkıyor. Ancak, markalaşma yolculuğu uzun ve yenilikçi arayışlar gerektiren bir süreçtir.
Günümüzde, kurumsallaşmasını tamamlamış birçok marka, piyasanın yüksek rekabetine direnebilmek için inovasyona büyük bütçeler ayırıyor. “Ben markayım” demek yetmez; yenilikçi ürünler geliştirmez ve yeni pazarlama stratejilerine uyum sağlamazsanız, rekabetin yıkıcı etkilerine karşı koymanız mümkün olmaz.
Son yıllarda en çok tartışılan markalaşma ve pazarlama stratejilerinden biri “Duyusal Markalaşma” (Sensory Branding) oldu. Pazarlama gurusu Martin Lindstrom, “Brand Sense” adlı kitabında bu kavramı ortaya attı. Duyusal markalaşma, müşteri ile duyusal bağ kurarak markanın beş duyuyla da algılanmasını hedefler. Bu bağın güçlenmesiyle, markanın ayırt edilebilirliği, fark edilebilirliği, tercih edilebilirliği ve sonuç olarak satın alınabilirliği artar. Böylece, marka ile müşteri arasında uzun yıllar sürecek bir bağlılık oluşturulur. Bu trend, pazarlamada iki boyutlu dönemden beş boyutlu döneme geçişi ifade ediyor.
Duyusal Pazarlama ve Markalaşma
İş dünyası yalnızca para kazanmanın ötesinde, çağımızı ve insanını anlamaya, onların eğilimlerine uygun çözümler üretmeye ve satış sonrası desteklerle müşteri memnuniyetini en üst düzeye çıkarmaya odaklanır. Bu süreçte, sağlanan hizmetler karşılığında kazanç elde etmek de doğaldır. Duyusal Pazarlama stratejisini ilk ortaya atıldığı günden bu yana önemsiyor ve yakından takip ediyoruz. Bu strateji, müşteriyle markanın özdeşleşmesini, markanın özelleşmesini ve müşterinin kendini özel hissetmesini sağlamayı hedefler. Lindstrom, bu süreci “duyusal” olarak adlandırsa da, bu stratejinin müşteri ve marka arasındaki bağı açısından aynı zamanda “duygusal” bir markalaşma süreci olduğunu düşünüyoruz.
Ülkemizde 100 yılı aşkın süredir varlığını sürdüren çok az marka var. Ancak, sürekli tükettiğiniz ürünleri düşündüğünüzde, çocukluğunuzdan beri yediğiniz bir çikolata, kullandığınız diş macunu, bir kolonya markası ya da favori kafeniz aklınıza gelir. Bu markaların her birinin size hitap eden tadı, kokusu, atmosferi ve görüntüsü vardır. Bilgisayarınızı açtığınızda duyduğunuz ilk ses, işletim sistemini hemen tanıtır. Tiyatroda ya da sinemada, bir telefon zili duyduğunuzda kızarsınız, ama aynı zamanda o zil sesiyle telefonun markasını da hemen tanırsınız. Bu, markaların farklı duyulara hitap ederek beynimize kazınan algılamalarının bir sonucudur.
Bir bankanın kokusu, bir otomobilin tadı, bir restoranın görüntüsü, bir üniversitenin sesi ya da bir hastanenin dokusu olabilir mi? Duyusal markalaşma, bu unsurların hepsinin markalaşma sürecinde yer alması gerektiğini savunur. Müşterinin ne kadar çok duyusuna hitap eder ve olumlu bir algı oluşturursanız, markanız o kadar güçlü olur.
Siz de koku ile pazarlayın…
Günümüzün yüksek rekabet ortamında, kurumsallaşmış birçok marka, yenilikçi ürünler geliştirmeye ve yeni pazarlama stratejilerine yatırım yapmaya büyük önem veriyor. “Ben markayım” demek yeterli değil; rekabetin yıkıcı darbelerine dayanmak ve fark yaratmak için sürekli yenilikçi olmanız gerekir. Siz de rekabete dayanmak ve farkındalık yaratmak için, kurumsal koku ve kokulandırma hizmetlerimizle tanışın.
Kurumsal koku, kokulandırma, imza koku ve logo parfüm konularında uzman personelimiz, siz değerli iş ortaklarımıza bilgi vermekten memnuniyet duyacaktır.